OSB tanı veya şüphesi ile özel eğitime gelen çocuk ebeveynlerinin ortak söylemi: "konuşmuyor" "hani konuşsa başkaca bir sorun yok!"
Aslında konuşmak bir sonuçtur. Bazı durumlarda o bile değildir. (ekolalik konuşmalarda)
Öyle ise konuşmayı üç bağlamda ele alabiliriz:
1. Bir bireyin konuşabilmesi için ilk önce konuşma motivasyonunun olması gerek. Diğer bir deyişle insanlara bir şeyler söyleme isteği. Bu istek, diğerleri ile iletişim kurma ihtiyacından doğar. Öyle ise ilk adım; başkalarını hayatına alma, onlarla bir şeyleri, etkinlikleri, ilgileri, duyguları paylaşma motivasyonu oluşturmaktır.
2. Birey, konuşmak istediğinde repertuarında sözcükler, kavramlar yani konuşmanın içeriği hazır olmalıdır. Yani diğerlerine söyleyecek sözü, ne söylemek istediği hakkında bir fikri olmalıdır. Bu da bolca dil girdisi vermek, alıcı dilini geliştirmek demek.
3. Birey konuşmak ihtiyacı duyduğunda, konuşma muhtevası da hazır ise bu kez seslerine ve konuşma işlemine katılan organlarına nasıl hükmedebileceğini, onları nasıl kullanacağını bilmelidir. Bu da oral-motor egzersizleri, ses oyunlarını, taklit çalışmalarını gündeme getirir.
Elbette ki, bu üç alandaki çalışmalar birbirini izlerlik tarzında değil, iç içe yürütülmelidir. Zira insan gelişimi de tam olarak böyledir. İletişime dönük oyunlar taklit çalışmalarına da yer verirken, bir yandan sürekli dil girdisi sağlanıyor olacaktır. Bununla beraber konuşma da tek başına hedef değildir. Bireyin topyekün gelişmesidir esas olan. Çocuğumuz aynı zamanda eğitim sürecine dahil olacak; okula hazır hale getirilmeli. Bağımsız yaşam becerileri, en başta özbakımını sağlaması gerçekleştirilmeli. Beden ve uzay algısı oluşmalı, bedeni ile yapabileceklerini keşfetmeli, bedeni, beyinden gelen komutları alabilmeli, yani kaba motor çalışmalarına özel eğitiminde yer verilmeli.
Aslında yapmak istediğimiz şey; standart gelişim gösteren çocuklar ortalama olarak yaşamın her alanında her ne yapıyorsa OSB'li çocuklarımızda da onu gerçekleştirmek.
Özel eğitimciler olarak OSB'li çocuklar bize erken başvurduğunda seviniyoruz. Zira yapılabilecek çok şey vardır; henüz davranış örüntüleri tam olarak oturmamıştır ve de öğrenmek için en elverişli zamanlar elimizdedir.
Hemen, olan becerilerini değerlendirip, yaşı ve gelişimi dikkate alındığında beklendiği halde görülmeyen davranışları tespit ediyoruz. Diğer bir deyişle "bu çocuğun neyi öğrenmeye ihtiyacı var?" sorusuna cevap arıyoruz.
Bu tespitler için iki kaynağımız var: Aileden gelen bilgiler ve gözlemlerimiz.
İhtiyaçların ve hedef davranışların belirlenmesinden sonra sıra geliyor ailenin dinamiklerini harekete geçirmeye. Zira ailenin işbirliği olmazsa yol alamayacağımızın bilinci içindeyiz. İki nedenle bu böyle:
1. Ülkemiz koşullarında okul ve rehabilitasyon kurumlarında verilebilen özel eğitim saatlerinin sınırlı olması bizi farklı çözümler üretmeye zorluyor. Bunların başında da aileyi özel eğitim çalışmalarına birinci derecede dahil etmek geliyor.
2. Velev sağlanabilen özel eğitim saatleri gayet yeterli olmuş olsaydı bile yine aileyi merkeze almak zorunda idik. Zira aileyle senkronize olmayan özel eğitimin başarı şansı düşüktür. Beceri öğretseniz bile genelleştirme ve doğallaştırma zor belki imkansız olacaktır.
Bu nedenlerle aileyi (özellikle anneyi) derse almanın yanı sıra evde yapabilecekleri-yapmaları gerekenleri yazılı olarak program şeklinde kendilerine verip takibini de yapıyoruz.
Özellikle küçük yaşta tanı almış ya da tanı almamış bile olsa alarm veren riskli çocuklarla ilk yaptığımız şey; etkili bir iletişim köprüsü kurmaya çalışmak oluyor. İnsan ilişkilerinin sıcaklığını hissettirmek, çocuğu "insanlarla etkileşim iyi bir şey, keyifli bir şey" noktasına getirmek gerektiğine inanıyoruz. Bunu da etkileşime dayalı oyun seansları ile sağlamaya ve etkili oyun oynama becerilerini ebeveynlere öğretmeye çalışıyoruz.
Ortak dikkat nedir? Çocuğun seslerini taklit etmek neye hizmet eder? Parmakla bir şeyleri göstermek neden önemlidir? Etkileşim temelli oyun nasıl oynanır? Çocuğun liderliğini izlemek neden önemli? Ne yaparsak çocuğumuz bizimle olur, bizimle kalır? Bütün bu soruların cevapları aile eğitiminin de temel konularını oluşturur.
O artık "bizimle" olduktan sonratopyekun bir eğitim-öğretim sürecidir başlayan.
Şeyma GÜR
Marmaram Özel Eğitim