Bir gizemli durum otizm. Ne tam olarak sebebi bilinebiliyor ve ne de şimdilik kesin tedavisi. Otizmin bize göre karanlık dünyasının içinden çıkılabilirse "otizm değilmiş" deniyor.
Çıkılamazsa "otizm iyileşmez!.."
Doğrusu nedir, şimdilik bilemiyoruz. Görünen o ki bazı bireyler bu fanustan çıkabiliyor, bazıları ise şu veya bu nedenle yalnızlıkları içinde kalıyorlar.
Halihazırda kullanılan ilaçlar ise doğrudan otizmi geçirmeye değil, yan semptomlarını iyileştirmeye yönelik.
Her hastalık gibi otizmin de bir tedavisi olduğu muhakkak. Seneler içinde denenen yöntemler netice verecek ve kesinlik kazanacak diye ümit ediyoruz.
Ama şu aşamada bizi ilgilendiren; otizm belirtisi veren çocuklara nasıl yardım edebileceğimizdir. Ne yaparsak onların "herkes gibi" yaşamalarına, kendilerini ifade etmelerine, yaşadığımız dünyayı doğru algılamalarına ve benimsemelerine, kendilerini ve yapabileceklerini keşfetmelerine yardımcı olabiliriz?
Yaygın gelişimsel bozukluklar yelpazesi içinde yer alan Otizm, dil ve iletişimde bozulma ve gecikme olarak tanımlanmaktadır. Bazı durumlarda dil hiç gelişememiştir. En temel ihtiyaçlar için, en basit sözcükler bile telaffuz edilemez. Bazen de sözcük ve cümleler çıkarılabilse de iletişim amaçlı kullanılamıyabilir. Ekolalik bir konuşmadan, içeriksiz tekrarlardan ileri gidilemez.. Ya da ancak konuşma partnerinin zorlamasıyla sözcükler çıkarılabilir. Konuşma, bir sohbet başlatma ya da sürdürme amaçlı kullanılamaz. Bazen de konuşma sesinin tonlaması, şiddeti, vurgulmaları sorunludur.
Yaygın olarak stereotipler, tekrarlı hareketler gözlenir. Biri bitince diğeri başlayan takıntılar vardır.
Oyun ve oyuncaklarla işlevsel oyun geliştirme becerileri çok sınırlı olabilir. Başka insanların ve yaşıtlarının varlığına duyarsızlık ya da reddetme görülebilir.
Göz kontağı kuramamak karakteristiktir.
İşitsel, görsel, dokunsal algı ve süreçleme bozuklukları sıklıkla görülmektedir.
Belirtiler ilk bebeklikte görülebildiği gibi normal seyreden ilk iki yılın sonunda otizm belirtilerinin ortaya çıktığı öyküler sıklıkla duyulmaktadır. Böylece tek tük sözcükler kullanan çocuk, mevcud sözcüklerini kaybetmiş, yakın çevresinden uzaklaşmış, durgunlaşmış ve oyun oynamaz olmuştur.
Elbette bütün bu söylediklerimiz tanı kriterleridir ve değişmez durumlar değildir. Eğitimciler olarak bu "hâlin" değişmeyeceğine inanıyor olsa idik çabalarımızın bir anlamı olmazdı. Otizm tanısı aldığı halde yapılan yoğun çalışmalar neticesinde işlevsel dil becerileri daha ötesi sosyal beceriler edinen pek çok birey var. Ve bu başarıyı gösterenler çoğunlukla küçük yaşta tanı alıp, erken müdahele edilenler arasından çıkmaktadır.
Eğitim yaklaşımları ister uygulamalı davranış analizi gibi davranışçı yöntemleri esas alsın, ister floor time gibi duyulardan ve davranışın içsel sebeblerinden yola çıkıyor olsun, isterse etkileşim temelli yaklaşımları baz alsın, hedef; otizmli bireylere başka insanlarla iletişim kurmayı sevdirmek olmalı. Başkaları ile birlikte olmaktan hoşlanan bireyler, onlarla iletişim yolları geliştirmek de ister onların dünyalarında var olabilmek de..
Çünkü Stanley I. Greenspan'ın dediği gibi: "İnsanoğlu, sanki öğrenmek ve diğer insanlarla ilinti kurmanın bağlamında büyümek için doğmuştur. İnsan beyni ve zihni, insanlararası ilişkilerle beslenmeden gelişemiyor."
Biz Özel Marmaram, Okul Öncesi Özel Eğitim Okulu olarak otizmli bireylerin küçük yaşta yoğun eğitim almalarını ve bunun için de okul-aile işbirliğini çok önemsiyoruz.
Şarlatanlara karşı dikkatli olmak kaydı ile eğitimde farklı yaklaşımlara önyargı ile değil, anlamaya çalışarak bakıyoruz. Bireylerin yaşam kalitesini artırabilecek, onların yaşamında anlamı ve karşılığı olabilecek becerileri kazandırabilen her çalışmayı dikkate alıyoruz. Çünkü bu alanda son söz henüz söylenmedi.
Otizmin değişmez bir yazgı değil aşılabilir bir engel olduğuna inanıyoruz ve örneklerini de yaşıyoruz.